Bilmeden konuşanlara
29 Ekim 2022 Cumartesi

HEP BÖYLE YANLIŞ ŞEYLER OKUYAN, HALA RUH SAĞLIĞINI YİTİRMEMİŞSE, BÜNYESİ ÇOK KUVVETLİ OLDUĞU İÇİN; YATIP KALKIP ALLAH’A ŞÜKRETMELİDİR.

Bir fıkra var;
A soruyor: O hangi VELİ (Evliya kelimesinin tekili)dir ki, KIZ kardeşleri onu DENİZe attılar?

B yanıtlıyor: HANGİSİNİ düzelteyim? 1. Veli değil, NEBİ (PEYGAMBER), 2. KIZ kardeşleri değil; ERKEK kardeşleri, 3. Denize değil, KUYUYA… yalnız ATTILARı doğru. …


Buırada, böyle 3 tane değil, BAŞTANBAŞA yanlışlar dizisi var:

1. Saatin böyle, günümüzdeki gibi belirlenmiş olması, KOMİK ve ACIKLIdır. Dünyanın birçok yerini SÖMÜREREK zenginleşen (Keşifler, keşif değil, SOYGUN hareketleridir) Avrupa, öyle kabul ettiğ ve onların borusu öttüğü içibn böyledir; buna Kültür İstilası/Cultural Imprialism denir ki, asker işgalinden DAHA TEHLİKELİ ve KORKUNÇtur.

Yeni bir güne GECEYARISI saat 00.00 da başlamak HANGİ ZEKİ (!) kafanın işidir?

O, anlatılan 4 çeşit başlangıç da doğru değil; Gün, Güneş’in doğuşuyla başlamalıdır. (Düşünmekten KORKMAYALIM)

Mantıklı olan, Güneşin DOĞUŞU 00.00 olarak alınmalıdır, GÜÇLÜ OLMADIĞI İÇİN, bu benimsenmiş değildir. Tıpkı, İngilizce’nin, makul bir dil olmadığı halde yaygın olması gibi!



‘irregular verb’ ne demek oluyor? decide – decide – decided: regular verb:
eat – ate – eaten: irregular verb (düzensiz fiil) NİÇİN eated – eated – eated DEĞİL? Alındığı dilde öyle konulmuş olsa gerek.

Know – knew – known: NİÇİN know – knowed – knowed DEĞİL? Kimbilir nereden alındı, nesebi meçhul de ondan.

Bu dil; dil değil, diller çorbası. İngiliz, 19. yüzyılda, her tarafı sömürdüğü, gasbettiği, hükümet çapında eşkıyalık yaparak “topraklarında güneş batmayan imparatorluk” olduğu için, onun dili YAYGINLIK kazandı; makul, iyi, olduğundan değil; GÜÇLÜ’nün, sinsi ZORBAnın dili olduğu için.


Osmanlı’da Hicri takvim kullanılıyordu; Hicretle başlamıştı ve 200 yıl içinde BÜYÜK BİR UYGARLIK kuruldu. Bu uygarlık Avrupa’ya Palermo – İtalya ve İspanya (Endülüs) yoluyla geçti. Avrupallılar, 1000 yıllık İslam Uygarlığını YOK saydılar, inkar ettiler, bu SAKAT, YANLIŞ algı, zayıf düştüğümüz i,çin, bize de geçti. Bu konuda Dr. Sigrid Hunke’nin “Avrupa’nın üzerine doğan İslam Güneşi”ne bakılabilir.

Ortaçağ, Avrupa için karanlıktır; İslam Dünyası Ortaçağda (395_1453) ÜSTÜNdü, UYGARdı. Tanzimat (1839)tan beri, Kültür İstilası altında olduğumuz için, kafalasra, Avrupalı’ların istediği biçimde bilgiler okullarda doldurulduğu için, bırakıldığı yerde otlayan şaşkınlar, hala, “Ortaçağ karanlığı” der, saçmalar durur. Bu YANLIŞ anlayış, YAVAŞ YAVAŞ, düzelme yolundadır; böyle saçmalayanların, okumuş cahillerin sayısı gittikçe azalmaktadır.


Osmanlı zayıf düşünce, Tanzimattan sonra, Rumi (adı üstünde: Anadolu’ya ait demek) hicri takvimle birlikte kullanıldı; bunlar, Osmanlı’yı temsil etmez, anlatmaz. Orijinal Osmanlı, 1826 da sona erdi, sonrası, “ne pahasına olursa olsun, ayakta kalma” çabasıdır. Dünya şampiyonu pehlivanın so aylarına yaşlıl günlerine, çaresizliğine bakarakl o pehlivanın DOĞRU kimliği anlaşılamayacağı gibi.

Aslında, İran’da kullanılan, GERÇEKTE bizim olan, Selçuklu Sultanı Alp Arslan oğlu Melikşah adına düzenlenmiş olan TAKVİM, EN İYİSİDİR: Yıl, İlk Bahar’ın ilk günü olan21 Mart’ta başlar: Nev: yeni, Ruz: gün demektir: Yenigün.


Aralık ayının 31nde yılın sona erip 1 Ocak’ın geve 12.00 de başlamasındaki KOMİKLİĞİN farkına o Atatürk tüccarı nasıl varsın? Sözde İsa Aleyhis Selam o tarihte (aslında 25 Aralık kabul edilir, kiliselerde o gece ayin yapılır) doğmuştur da ondan. Bu, kullandığımız takvimin adı C.E. diye yazılır: Christian Era: Hristiyan Çağı) Latince olarak da A.D. kullanılır: Anno Domini (Rabbimizin Yılı) (Haşa, Hz. İsa’yı, tanrı olarak, Allah’ın oğlu olarak kabul ettikleri için.)

Adı Mahir olan zavallı, “dolaylı sömürge” durumuna düşmüş (Tanzimat, bu işin başlangıcıdır: Analitik Osmanlı tarihi kitabımın okunması gerekir.) olan ülke vatandaşı olduğu için öyle bocalıyor.


Putperest, insanları diri diri aç hayvanlara parçalatıp seyreden Romalıların keyfi öyle istediği için, Temmuz ayına 1 gün, zavallı Şubat’tan alınarak eklendi. Jül Sezar (July ayı), diğer zorba Agustos adındaki imparator da 1 gün istedi; zavallı Şubat’tan 1 gün alınıp Ağustos’a eklendi (Austos’un ayına) onun için Şubat 28 gün kaldı.

Avrupa’nı 3 kültür kökünden biri Roma olduğu için (diğer ikisi eski yunan ve etkisi azalmış da olsa, ‘kültür’, ‘gelenek’ olarak devam ettirilen Hristiyanlık) bu takvim Dünyayı sömüren ZORBA, ZALİM Avrupa tarafından kullanıldı, diğer kavimler de ona uydu: eli mahküm.

Bu, mantıksız, saçma takvimi, bir TÜRK nasıl savunur? Düşünmek gerek. Düşünmekten KORKMAMAK gerek.


2. Bu desimal sistem, bütün dünyada var da; yalnız İngiltere’de YOK. Hala, foot, yard, pint, galon gibi, Osmanlının kullandıklarının İngilizcesini kullanıyorlar, hiç de GERİ KALMIYORLAR. Altın, hala GRAMla değil ONSla ölçülüyor, beden ölçüleri de öyle.

Yılmaz Efendinin kafatası içinde beyin yerine başka bir şeyler mi var? Uçakların hangi yükseklikte uçtuğunu söylemek için METRE değil, AYAK (feet/ayaklar; niçin foots DEĞİL?) kullanılıyor? Termometreler orada hala santigrat DEĞİL, FAHRENHAYTY ! Kafa şartlanması, okulda kafasına doldurulanla yetinilmesi, insanı komik durumlara düşürür.

İngiltere’de trafik hala SOLDAN işliyor: eski sömürgelerinde, sözgelişi Hindistan’da, Pakistan’da, Malezya’da da öyledir. Buna bu TERS işe ne buyurur o çok bilmiş zat?

Evet, Mahir’in bütün ölçüleri ORTAÇAĞ da, İngilizinki HANGİ ÇAĞ?


Uluslarası RAKAMLAR konusunda da ZIR CAHİL:
Avrupalıların, bizim de kullandığımız bu rakamlar, ARAP rakamlarıdır: Arabic numerals. Avrupalılar, bu rakamları Müslüman Araplardan aldılar. Daha önce kullandıkları LATİN RAKAMLARI ile hesap yapmak çok zordu, çünkü o rakamlarda SIFIR yoktur! Sıfır olmadan hesap çok zordur: I, II, III, IV, V, VI, VII, VIII, IX, X (1----10)

XI 11 …XIX 19 XX:20 L: 50 C:100 D: 1000

(Romalı’nın, 1000e kadar sayabildiği anlaşılıyor. Halbuki, biz Türkler’de, 11. Yüz yılda 10 000 karşılığı TÜMEN kelimesi vardı.

14. Yy. da Altınordu Han’ı Toktamış’a başkaldıran NOGAY, Tümen Beyi (10 000 atlının) idi. Tarihten Türk’ü çıkarırsan, ‘Tarih’ diye bir şey kalmaz.
Hadi 2022 den 1453 ü LATİN rakamları kullanarak çıkarın:

DDXXII – DCCCCLIII = ?
Veya: 1071 ile 1389 u çarpın:
DLXXI x DIIILXXXIX = ?

Necmettin Erbakan BOŞUNA SÖYLEYİP DURMUYORDU: Avrupa, Müslümanlardan SIFIRı aldılar, teknoloji öyle ilerledi, diye.

Sıfır kelimesi, İngilizceye ZERO, Fransızcaya ŞİFRE olarak geçmiştir.


3. Türkçenin 600 yıl boyunca katledildiğini söylemek için, ZIR CAHİL olmak yetmez; kafasının ÇOK KARIŞIK, sophisticated ignorant olmak gerekir. Bu karışık kafa, Irak’ta yaralanan veteran (eski, tecrübeli asker)i, Amerikan gavurunu gazi diye çeviren kafadır. Tıptaki ümitsiz vak‘adır. Gazilik olayı için, önce MÜSLÜMAN olmak gereğinden HABERSİZ gafletin temsilcisidir. Irak’ta Müslümanlara zulmeden gavurdan “gazi” diye bahsetmek için, NASIL bir KAFA YAPISIna sahip olmak gerekir? Kolay değil. Böylesine: “Cehaleti tahsil etmişçesine cahil” derler.

Osmanlı Türkçesi’ndeki Arapça ve Farsça kökenli kelimelerden duyulan rahatsızlık; İngilizcedeki LATİN ve YUNAN kökenli kelimelere uygulansa, İngilizce diye bir dil kalmaz. Bu konuda, İngiliz bilim adamlarıyla, akademisyenlerle yapılan görüşmeler var. Adamlar sadece gülüyorlar zavallılığa.

Hayati İnanç Beyi YARIM SAAT dinlemesi, REÇETE yerine geçebilir.

Arapça harfler, doğrudur; biraz zeki insanlar içindir, o yazarın kafası basmaz. Harf, her yerde aynı yazılmaz: kelime başında, harfin baş kısmı, kelime ortasında orta kısmı, sonunda ise harfin son kısmı yazılır. Orta seviyede bir zeka gerektirir. Yazı, sağdan başlanarak yazılır; kişi, solak değilse (insanların çoğu solak değildir, sağ eliyle yazar) yazıya başlarken, elini ÇARPRAZ getirip soldan başlayacağı yerde, tabii olarak, sağdan başlar. Yazı, Latin harflerine göre çok daha az yer tutar. Daha az mürekkep ve kağıt gerektirir, ilkokul çocuklarının, hacimli kitap taşıyacağım diye kamburları çıkmaz. İngilizler; Mr. Fila gibi kısaltma kelimelerinden NOKTAyı kaldırdılar, niçin acaba?

Bu adamda Türkçe ZEVKİ de yok! Madenin cama sürtünmesinde çıkan sesi andıran -sel takısını -hiç düşünmeden- kullanıyor. Zevksizlikten başka, aşşşşşşağılık duygusunun eseri olan -sel, -sal takısını kullanıyor; Türkçe düşünemiyor. Bu konuyu, Ahmed Mithat Efendi, 100 yıl önce yazdı: Türkçede, Sıfat Tamlaması değil, İsim Tamlaması daha yaygındır. Sıfat tamlamasındaki i yerine, aşşşşşşağılık duygusuna kapılanlar, Avrupa dillerinden bu takıyı alıp kullanıyorlar.

Bunların, Türkçe’nin gücünden, eskiliğinden, oturmuşluğundan haberleri yok. Mutlaka sıfat tamlaması kullanmak gerekirse, aidiyet, nisnet (mensubiyet) takısı olarak i yi kullanmağa devam etmek daha iyidir; mal ile ilgili dememek için: mali diyoruz, malsal demenin alemi var mı? bu Avrupai takıyı kullananın ruhi durumu (psikolojik hali), aynen, Avrupalı’ya özenip köpek hizmetçiliği yapan zavallının halidir.


4. Bilgisiz insanlar, öyle yanlışlara düşebilirler, çöküş devrinde olmuştur. Ama 17. Yüzyıla kadar Osmanlı ülkesinde yaşayanların, Avrupalı’ya bakışı, “ insanın hayvana bakışı” idi. Avrupalı’da 20. Yüz yıla gelinceye kadar Yıkanma YOKTU, vaftiz suyu gider, diye, yıkanmak yasaktı; Krallar bile teke gibi kokardı. Avrupa’lı, günümüzde de, yüzünü, lavabo’nun deliğini tıkayarak, KULLANILMIŞ SU ile yıkar. Altını hala YIKAMAZ, kağıtla siler; tam temizlenmez; koyunların kuyruk altlarındaki çakıldak gibi, pislikle gezer, bize de temizlik öğretmeğe kalkar: Avrupa Birliğine girmemiz için, öyle yapmamızı ister.

Bozulmuş veya kötü ellerin kullanıldığı tarikatlar, ÖLÇÜ değildir: zaman zaman SAHTE doktor, SAHTE subay da görülüyor:doktorların HEPSİ, subayların HEPSİ sahtekar mı denilecek? Ne münasebet! Tıp Fakülteleri, Harp Okulu mu kapatılacak? Hayır!

Tarikatlar, Ahmerd Yesevi’nin, Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, somuncu Baba’nın, Hacı Bektaş Veli’nin, birçok evliyanın yetiştiği kültür ocaklarıdır. Gerçek tarikatlardan söz ediyoruz.

Günümüzde tarikatlara karşı olmakla tanınan CHP NİÇİN Süleyman Efendi talebelerinin oyları için bu kalabalık zümre ile kolkoladır? İyi Parti de öyle; onlar dini istismar etmez; ama Nakşilerle arası iyi AKP istismar eder: çifte standart diye buna demezler mi?

Tarikatların tekkelerini kapatırsanız, merdiven altı tarikatlar türer: Kağıthane’deki sapık herif gibi; çünkü, denetim yoktur. Osmanlı devrinde, tarikatlar, Meclis-i Meşayih denetiminde idi. Cahile meram anlatmak, gerçekten, deveye hendek atlatmak gibi bir şey. İşin acıklı tarafı, okumuş, diplomalı cahil; laf da dinlemez, karşısındakine, yetişme çağında kendisine takılan at gözlüğü ile bakar ve…YARGILAR!


5. Alfabeye kafa yormak, 1905 yılından önce, başkaları tarafından da yapılmıştı. Avrupa, egemen güç olduğu için, onun kullandığı Latin harfleri üzerinde duruluyordu. Öte yandan, kullanılmakta olan Kur’an harflerinin KULLANIMINI kolaylaştırmak için, bitişik yazılmakta olan o harflerin AYRI yazılması girişimi de Birinci Dünya savaşı sırasında oldu. Doğudaki harekat sırasında, bu yeni kullanılışa alışılmamış olmanın birtakım kayıplara (ordu içinde) sebep olduğundan söz edilir.

Yahudi bilgin, vatandaşımız Avram Galanti Arap harflerinin ilerlemeye engel olmadığı hakkında kitap yazmıştır.

Harflerin uygunluğuna gelince: Latin Harfleri, İngilizce’ye de uygun değildir: 13. Yüzyılda yaşamış şair Chauser’in adı Şovser mi, Kovser mi, Çoser mi okunur, karar veremezsiniz: işitmeniz gerekir. Fransızca da Fonetik değildir: Monseiur yazılır, Mösyü okunur. İngilizler, Fransızlar, alfabelerini değiştirmeyi düşünüyorlar mı? İrlanda’lı İngiliz tiyatro yazarı Bernard Shaw İngilizcenin fonetik yapısının, imlasının düzenlenmesi için, büyük bir meblağ bırakmıştır. (Biraz da ‘ioni’ var; adam Briton değil, Ayriş (İrlandalı).

Hedef, Türklerin dili, Türkçe’nin kolay yazılıp okunması olduğuna GÖRE: bizim dilimize EN UYGUN harfler, KÖKTÜRK TAMGALARIdır (Göktürk Harfleridir). Türkçemizin ses zenginliğini gösteren 34 harf vardır, 4 de sesli harf vardır. Aynı harf, kelimenin ilk hecesinde O, ikinci hecesinde U diye okunur; çünkü, Türk ağzına öyle uygun gelir: ORHON yazılır, Orhun okunur. Kısacası: Mesele, dile UYGUN alfabe ise, EN UYGUN olanı Göktürk harfleridir, internette vardır, Türkçü gençler harıl harıl öğrenmektedirler.

Cerrahoğlu soyadını, Batılılar; Serrahoğlu, diye okurlar, çok işttim. Çünkü, C harfi, İngilizcede ya S veya K diye okunur. Ç harfini, bir Avrupalı, Türkçe olarak nasıl okuyacağını bilmez. Korede Amerika’lı bir subay (Kore savaşı sırasında, oradaki bir Türk subaya, Türkçe olara hatır sormak için; kağıda yazdırdığı “nasılsınız? kelimesini; “neysılsayniz?” diye okuyordu! Ne kolaylığı?


Hangi harflerin kullanıldığına gelince:

Yunan, 1829 yılında Osmanlı’dan Avrupalılar marifetiyle koparılıp krallık kurdu; kendisini destekleyen Avrupalı’nın Latin harflerini değil, Yunan harflerini kullanıyor.

1948 de İsrail’i kuranlar, Batı’da eğitim gördüler, Latin harfleri ile yetiştiler, ama, İbrani harflerini, 2000 yılın ötesinde kalmış harfleri kullanıyorlar.

1948 de bağımsız olan Hindistan, unutulup gitmiş, yüzyılların ötesinde kalmış SANSKRİT harflerini diriltti, kullanıyor.

Bunlar, bizim düşünme özürlü” olarak yetiş(tiril)en diploma hamallarımızı HİÇ ilgilendirmez. Okulda kafasına NE doldurulup kişiliği İMAL edilmişse, öyle, mamul madde olarak devam eder, gider, bunu da çağdaşlık zanneder. Aynen şuna benzer: Afrika’lı bir yerliye, “hiç İngiltere’yi gittin mi?” diye sorulduğunda; zavallı, kafası öyle biçimlendirildiği, kendisinin ‘İngiltere’ye aid, oradan uzak düşmüş’ algısında, zannında olduğu için, şöyle yanıtlarmış:

No, I have never been home. (Hayır, hiç yuvada, anavatanda bulunmadım). Bizim ‘okumuş’umuz da, Latin harflerini kullanmakla, kendisinin ‘Avrupalı’ , ‘çağdaş’ olduğunu zanneder.


Okuma yazma seferberlikleri yapıldı, dünyanın masrafı edildi, Avrupalı’ların bir sözü var: Yamyam’a okuma yazma öğretirseniz, okuma yazma bilen Yamyam elde edersiniz.

Bilim öğretimi, tam tersine, tepeden başlarmış. Bunu, 65 yıl önce, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Psikoloji Profesörü Mümtaz Turhan yazdı. “Piramitler gibi” diye belirtti (Piramitler, nasıl yapılıyorsa, öyle, tepeden başlanarak yapılırmış). Önce, “Birinci Sınıf” bilim adamları yetiştirilip, üniversiteleri, onlara kurdurtmanın doğru olacağını belirtti. “Bizde, bir kurum kurulur, başına birisi getirilir, ‘sonradan gelenleri o yetiştirir’ denilir. Halbuki, o kişi, kendisi iyi yetişmemiş olduğu için, yeni gelenlerin ‘iyi’ yetişmesini İSTEMEZ” diye yazdı. “Eğitim Meselemiz”, “Garplılaşmanın Neresindeyiz?” kitaplarına bakılabilir.

Yabancılar, Türkçe öğrenmeğe tenezzül etmezler. Kaldı ki, işaret ettiğimiz gibi, Türkçede kullanılan Latin harfleri, Avruppa’daki seslerden farklı sesler için kullanıldığından, şaşırtıcı olmaktadır.


6.Kadınlar, erkekler aynı sıralara oturmuş.

Her milletin ayrı, kendine özgü geleneği, kültürü vardır, onu geçelim. Bu kadının ALABİLDİĞİNE bağımsız/başıboş durumuna Avrupa’daki durumuna bakalım:
İnternete girin, “children born out of wedlock” yazın, karşınıza, Avrupa ülkelerinde doğan -affedersiniz- piç oranı çıkar. Bu imalatta Fransa, şampiyondur: Har 10 Fransızdan 6 sı Piç olarak dünyaya gelmektedir. Tablo, şöyledir:

Avrupa, bizi çıplaklığa alıştırmak için, 1935 yılında, Keriman Halis’i güzellik kraliçesi seçti. Babası, kızı için “çarpık bacaklı” derken, Avrupa’lı onu kraliçe seçti. Jüri başkanı, memnuniyetle konuşuyordu; … yapan Osmanlı’nın torununu böyle yaptık; gerçekten vücudunun güzel olması gerekmez, diyordu.

Böyle… bilgi, insanı rahatsız eder; bilmeyen, bırakıldığı yerde otlayan, rahattır.


7. Ali Erbaş’ı savunmak bana düşmez, onu geçelim… de şu soruya yanıt verilsin:

İngilizler, “Ruslar teknolojide bayağı ileri, biz de onlar gibi Kiril Harfleri kullanalım” deseler ve alfabelerini değiştirseler, İngiliz edebiyatından ne kalır?

Fransızlar, “İsrail çok güçlü ve ileri teknoloji sahibi; biz de İbrani harflerini kullanalım, zaten bu Latin harfleri bizim değil, Jül Sezar Galya’yı işgal ettiği zaman bizlere bunu kabul ettirdi” deseler, İbrani harflerine geçseler ne olur?

Bu durumu, Rahmetli Felsefe Profesörü Teoman Duralı televizyonda tek cümle ile ifade etmişti: Ülke çapında alzaymer, diye. Ama,… Profesör Duralı da kim oluyormuş, Yılmaz Özdil ile kıyaslanabilir mi?...

Benden bu kadar.

Akıllıya, lafın tamamı söylenmezmiş. Biz, söyledik. Kabul eden eder, etmeyen kendi bilir.

Öğrencilerime; böyle tuhaf şeylerle karşıma geldiklerinde;

“burası kafa tamirhanesi değil” derdim. Ama, böyle tuhaflıklar,
ülkemizde artık, öyle yaygın hale geldi ki… “mantık neredesin!”
diye haykırılsa yeridir.

Yorum yazın: