“Ben ki, sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümdarlara taç giydiren, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve atalarımın fethettiği Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Karaman’ın, Rum’un, Dulkadiroğluları Vilayeti’nin, Diyarbakır’ın, Kürdistan’ın, Azerbaycan’ın, Acem’in, Şam’ın, Haleb’in, Mısır’ın, Mekke’nin, Medine’nin, Kudüs’ün, bütün Arap memleketlerinin, Yemen’in ve daha nice ülkelerin ki, büyük atalarımın Allah kabirlerini nurlu etsin karşı konulmaz kuvvetleriyle fethettikleri ve benim muhteşemliğimle de ateş saçan mızrağımın ve zafer getiren kılıcımın gücüyle fethettiğim nice memleketlerin sultanı ve padişahı olan Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han’ım. Sen ki, Fransa vilayetinin kralı olan Françesko’sun” … Rebîul âhir 932/Ocak 1526
***
Evet, 1525 yılında, Pavye’da Almanya Hükümdârı Şarlken’e yenilip tutsak düşen Fransuva’ya, Kanûnî Sultân Süleyman’ın gönderdiği mektup’ta, günümüz gençleri için açıklanması gereken konular var:
1. Atalarımın ‘fethettiği’ diyor. Feth; açmak demektir, küfür, tanrıtanımazlık karanlığıiçinde yüzen beldenin, İslâm değerlerine açılması, oradakilerin, bundan böyleinsanca yaşamalarının sağlanması anlamına gelir; Osmanlı târihi boyunca uygulama böyle idi.
2. Rumeli ile kasdedilen, Kanûnî devrindeki, (Bulgaristan, Sırbistan, Arnavutluk, Bosna_Hersek, Romanya, Transilvanya, Macaristan’ın bir kısmı vb..) Avrupa’nın ortasına kadar uzanan Osmanlı topraklarıdır.
3. Karaman’la kasdedilen, günümüzdeki Karaman ili değil; Karamanoğulları Beyliğinden alınan, Orta Anadolu ve Antalya’ya kadar uzanan bölgedir.
4. Rum dediği, bizdeki gafillerin de düşünmeksizin ’Bizans diye’ papağan gibi tekrarladığı, (Doğu) Roma/Rum İmparatorluğundan, onun zulmünden kurtarılıp üzerindekilere, Osmanlı’nın uyguladığı ‘Millet Nizâmı’ ile insanca yaşama imkânı verdiği bütün bölgelerdir.
5. Dulkadiroğuları Vilâyeti, Suriye’ye açılan güneydoğu bölgesidir.
6. Acem dediği, İran’dan alınan doğu Anadolu ve Irak’taki bölgedir.
7. Şam kelimesinin anlamı, bugünkü Şam şehri değil (onun Arapçası Dimaşk’dır), bütün Suriye, Ürdün, Lübnan bölgesidir.
***
Görüldüğü gibi, Kanûnî’nin gözünde, Dukadiroğulları da vilâyetdir, Fransa da.
Kanûnî, Fransa Vilâyeti biraz kendisini toparlasın diye ona imtiyâzât verdi; Osmanlı limanlarına gelecek yabancı gemiler Fransız bayrağı taşıyacak, Fransa, onlardan gelir sağlayacaktı. İmtiyâzât, iki hükümdarın hayatları boyunca geçerliydi. Fransız gâvuru allem etti, kallem etti, müddeti uzattı, Avrupa’lı emperyalist güçler karşısında zayıf kalan Osmanlı Devleti, zamanla isim değiştirip kapitülasyon adını alan bu düzenlemeler yüzünden çok çekti.
Tanzîmât’la resmen buyur ettiğimiz Kültür İstilâsı zemîninde yetişenler de okul kitaplarımıza bile girmiş olan bu yanlışı tekrar edegeldiler: Kanûnî’nin, Fransuva’ya lütfettiği ayrıcalığı kapitülasyondiye okudular ve okuttular…
Tornadan çıkma diplomalılarımız düşünce özürlü oldukları için, düşünmekten korkmağa alıştırıldıkları için, kapitülasyon kelimesi ne demektir? Düşünmezler bile, papağan gibi tekrarlar dururlar. Kapitülasyon; teslîmiyet demektir. Yâni, bu gafil yurttaşlarımız, Kanûnî’nin Fransuva’ya teslimiyetini iddia ve ve beyân etmektedirler!
Kültür İstilâsı, böyle bir felâkettir! Kendi târihine, Yabancının, Emperyalistin istediği şekilde, onun gibi bakarsın! Kendini, Avrupalı’nın gözüyle değerlendirirsin. Bu, adı konulmamış tutsaklıktır. Özgürlük için ilk adım, kendi kelimelerimizle düşünmektir.
***
Avrupa’lı haydutların gidip, yerli halkı olan Kızılderililerden yüzbinlercesini öldürüp kalanını, kuzeye, Kanada’ya sürdükleri, İngiliz Krallığına bağlı vilâyetler kurup sonra, önce 13 tanesi, daha sonra diğerlerinin bu krallıktan (kingdom’dan) koparak sosyo-politik bir kuruluş oluşturduğu bu kuruluşun adı, Arapça:
El Vilâyât El Muttehide El Amerikiyye : Amerika Birleşik Vilâyetleri’dir.
Kendi dillerindeki adı da : United States of America : Amerika Birleşik stateleridir. Görüldüğü gibi, ‘state’, ‘vilâyet’ karşılığıdır.
Bunu HANGİ AKILLI ‘Amerika Birleşik DEVLETleri’ diye, ‘state’i, DEVLET yaparak Türkçeye aktarmıştır? Bilmiyorum. Ama KESİN OLARAK bildiğim bir şey var: O zavallı, ‘devlet’ kelimesinin Osmanlı’daki manâ ve ehemmiyetini BİLMİYOR.
***
DEVLET kelimesinin haysiyeti, şerefi, ağırlığı, târihi VAR:
Osmanlı’ya göre, Yeryüzünde yalnız, sâdece BİR DEVLET vardır, bu devlet, PEK YÜCEdir (‘Aliyye’dir; ‘Âliye (Yüce) DEĞİL) ve bir vâkıa olarak da, Osman’a âiddir, Osman tarafından kurulmuştur.
O zamanki Türkçe ile : ‘Devlet-i Osmâniyye-i ‘Aliyye’ (Osmanlı’nın Yüce Devleti) denmesi gerekirdi. Ama, burada, gerçekten BÜYÜK olanın göstereceği tevazu görülüyor: Kurduğu bu Muhteşem Devlet’e, Osmanlı : Devlet-i ‘Aliyye (Pek Yüce Devlet) diyor ve sonuna; eh, bu Devlet, Osman’a âiddir, Osman’ındır, demek için, ‘Osmâniyye’yi ekliyor.
Buradaki inceliği farketmek için, duruş sâhibi olmak gerekir ve o duruş, Tanzîmât felâketiyle çok büyük ölçüde kayba uğramıştır. Panik havası içinde girilen bu yanlış yol çığırında yetiş(tiril)enlerden de bu duruşu yeniden kazananlar, yakın tarihimizi okumak ve düşünmek zahmetine katlananlardır.