TÜRK MİLLETİNİN ADI
04 Aralık 2023 Pazartesi

Son günlerde Türklerin en eski yazıları, tarihleri, dînleri konularında, bu arada, Türk kelimesinin menşei ile ilgili olarak, ciddî yayınlar yapılmakta, görüşler ortaya sürülmektedir.


Hoş olan, güzel olan; milletimizin kökeni, kimliği konusunun ciddiyetle, ilmî seviyede ele alınması, bu konuda araştırmalar yapılması, ortaya eserler konulmasıdır. Hoş olmayan, eleştirilmesi gereken ise; Türkbilimcilerimizin (Türkoloji bilginlerimizin) hâlâ, Batılı Türkologların etkisinden kurtulamamış olmaları, onları ‘üstad’ olarak tanımak geleneğinden kopmamış olmaları, daha doğrusu: Tanzîmât/İslâhât teslîmiyeti çizgisinden uzaklaşmayı hatırlarından bile geçirmemekte olmalarıdır. Türkologlarımız, genellikle, iyi araştırma yapmakta, fakat, ‘kafalarının bir yerinde’ yazdıklarının, ortaya koyduklarının “Batılı otoriterlerce kabulü” konusu durmakta, bu noktaya dikkat etmektedirler.


Halbuki; ‘konu olan’ BİZ’iz; ‘bizdeki birikim’ bu konuda öncelikli yer tutmalıdır. Tamam, Köktürk Tamgalarını (Göktürk harflerini) Danimarka’lı Thomsen, 1894 yılında okuyabilmiş, eski tarihimiz, dilimiz, kültürümüzle ilgili alana büyük bir kapı açılmıştır, o alanlara yönelik çalışanlarımıza bir zemîn hazırlanmıştır, ama, konu; BİZ olduğumuza göre, bu alanlardaki araştırmalarda, ‘biz’deki, Türk milletindeki gelenek, dil, telâffuz mühim yer tutmalıdır. Gördüğümüz kadarıyla, hiç de öyle olmamakta, Batılı’ların koyduğu yörüngede gidilmektedir.


Sözgelimi, üniversite bitiren öğrencilerimiz, mezuniyet törenlerinde, keplerini havaya fırlatmaktadırlar. İyi de, hangi Türk Türkolog, bu hareketin, bizlerde, Türklerde, çok eskiden beri bir sevinç gösterisi olarak yapıldığını yazmış veya söylemiştir? Ben rastlamadım. Bu konuda, Kırım kökenli, Kıpçak kökenli olmanın bir kazanımı (avantajı) ortaya çıkıyor: Kırım Tatar lehçesinde “kuvancından börkunü avaga atmak” (sevincinden, başındaki börkü havaya atmak) deyimi vardır. (Bilindiği gibi, eski Türkçede h sesi yoktur, g yoktur, kelime g harfi ile başlamaz; k sesi zamanla g sesine dönmüştür.) Köktürk’ün başındaki, yapağısı üstünde duran (Türkmenistan’da olduğu gibi) koyun postundan yapılmış börk; Osmanlı’da, yeniçerinin başında, yine koyun tüyünden yapılmış keçeden büktürülürdü, biçim değiştirmişti. Kısacası; Türk’ün eski başlığı ‘börk’ (veya ‘börük’) idi. (‘omuz’ kelimesini, ‘omuza’ yerine ‘omza’ diye kullanmamız gibi.)


Eskişehir Türkocağında konuşan Kırımlı hanım, ne güzel söylüyordu: ‘Menim tilim, Altın Orda Tili!’ (Benim konuştuğum, ‘Tatarca denilen dil’, Altın Ordu’da konuşulurdu!). Gerçekten de, Altın Ordu (Kök Orda/Rusların Zolatay Orda dedikleri) devleti kuran Batu Han, Şıngıs’ın (Cengizin) oğlu Coci (Cuci) Han’ın oğludur, Mongoldur, kardeşi Burkâ بُرْكاMüslüman olmuş, بَرَكَة Bereke(t) adını almıştı. Durma hâlinde, sondaki T ة okunmuyor: قُوَاي مِلَّيَّة Kuvâ-yı Milliyye(t) deki sondaki T ة nin okunmadığı gibi. Yâni bu ad, BEREKE veya BEREKET diye söylenir.


Batu kısa zamanda ölüp de Bereke(t), Hân olarak başa geçince, Müslüman olduğunu ilân etti, Altınordu halkı toptan Müslüman oldu, halkın çoğunluğu Kıpçak, üst tabaka, yöneticiler Mongoldu, az sayıda Mongol da vardı, zamanla hepsi Türkleştiler. Bereke(t) Han’ın adını, Türk çocukları, okul kitaplarında YANLIŞ olarak hâlâ ‘Berke’ diye öğrenirler! (Araplar, doğrusunu, ‘Bereket’ diye öğrenir, öyle bilirler. Bizim Türkologlar, Arapça’ya iltifat etmediklerinden, ‘kafa, Tanzîmât’ın döşediği yörüngede gittiğinden’ bundan HABERSİZDİRLER.) Dost acı söyler.


Bu konuda, Batı’ya körü körüne teslîmiyette Türkologlar yalnız değildirler, genel gidiş böyledir ve MUTLAKA değişmelidir. Gerçek ilim adamı olmanın da, gerçek Türk aydını olmanın da, ‘ilk adımı’, Tanzîmât – İslâhât kırılma noktalarının, depremlerinin farkında olmaktır. Bunun farkında olmayan, gidişin tabiî olduğunu zanneden Türk diplomalı, hangi ünvânı, hangi akademik etiketi taşırsa taşısın, ‘taklîd sömürge aydını’ olmaktan KURTULAMAZ. Bu konuyu, isteyenle TARTIŞMAĞA HAZIRIM.


Göktürk alfabesinde aynı harf, ilk hecede O sesi verir, daha sonraki hecede U sesi verir: ORHON yazılır; ORHUN okunur, çünkü Türk ağzı buna yatkındır. Yine, Ö harfini/sesini gösteren N nin kuyruğu aşağı uzatılınca meydana gelen tamga, ilk hecede Ö sesi verir, daha sonraki hecede Ü sesiyle okunur.


Kırım Tatarcasında, ‘Türk’ denilmez; ‘TÜRÜK’ denilir. (Ü nün noktası, deyim yerindeyse, bir tane, U ile Ü arası ses) Kazan Tatarları, ‘oda’ yerine ‘bülme’ derler; ‘bölme’ yerine. Ö sesi, Ü gibi okunur. Aynı durum Köl Tigin kelimesinde de görülür. Bu kelime, önceleri Kültigin diye okunmuş ve öyle kullanılmıştı.


Bu vâkıalardan, TÜRÜK kelimesinin de, aslının, TÖRÜK olduğu anlaşılıyor. Bundan dolayı, TÜRK kelimesinin aslının, TÖRÜK olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Batılılar, bizden öğrensin, onların ‘olur’una ihtiyâcımız yok. Türkologlarımız, bu anlayışa, bu ‘Batı’dan bağımsız’ olarak olayları değerlendirme noktasına gelebilseler, işler hayli kolaylaşacak.


Diğer bir konu: Türklerin efsânevî başkentinin adı:

Batılılar öyle okuduğu, kayıtsız şartsız, eleştirisiz bizden de bütün Türkologların ‘öyle’ kabul ettiği, benimsediği gibi, ‘Ötüken’ midir? ÖTKEN olması ihtimâli yok mudur?

‘Ötüken’ ne demektir? Neye benzemektedir? Ne ile ilgili olabilir? Bu kelimenin okunuşu da zamana göre değişiklik gösteriyor: biz lisede öğrenci iken(1955), sınıf arkadaşım Yüksel’in soyadı ÜTÜGEN idi; demek yabancılar öyle okumuş, Türkçede öyle kabul edilmişti. Lisede iken, yine, Börkü Yaruk olması gereken ismi, Berkyaruk diye öğrenmiştik. Bereke’yi, Berke diye öğrendiğimiz gibi.


Kısacası: yabancılar, bizimle ilgili kelimeleri, kültüre Fransız kalmış olmalarından ötürü, YANLIŞ okuyorlar; onları körü körüne takip etmek gerekmez.


Ötüken kelimesi de; hangi Türk’e NE anlatıyor? söylendiğinde, hangi Türk’te NEYİ çağrıştırıyor? KOCAMAN BİR HİÇ!


Öte yandan, Kuzey Türkçesi Tatarca’da ve Kazak lehçemizde Ötmek/Ötüv = Geçmek fiili vardır. Bu fiilden türeyen ÖTKEN: GEÇEN, GEÇER, NÜFÛZLU gibi anlamlar verir. Nitekim Tatarca denilen Kuzey Türkçesinde ÖTKÜR (etkili) kelimesi vardır. Böyle bakılırsa: ÖTKEN: nüfuzlu, sözü, hükmü GEÇEN demek olur.


Bu konuların yabancı türkologların otoritesinden sıyrılıp gerçek kimliğine kavuşması için, diğer Türk illerindeki Türkologlarla iş birliği yapılıp bağımsız kafayla işlenilmesi gerekecek.
Bizden bildirmesi:

1. Türk milletinin eski, orijinal adının TÖRÜK olduğu kanaatindeyim.
2. Türklerin efsânevî başkentinin adının ÖTKEN olması gerektiği görüşündeyim.
Türkbilimcilerimiz, (Türkologlarımız) bu konularda, Batılı’lardan bağımsız olarak, biraz kafa yorsalar, iyi olur.


***

Ha, bir hatırlatma daha:

Milletlerarası Türkoloji ve Türk Tarihi, Osmanlı Tarihi kongrelerinde TÜRKÇE KULLANILMALIDIR! İngilizce değil!

Kongre dili TÜRKÇE olmalıdır! Bunu gündeme niye getirmezler? Yadırganmaktan, “münâsebetsiz bir şey söyler GİBİ görünmekten” çekindikleri İÇİN Mİ?


Türkolojide Kongre Dili TÜRKÇE olunca, kendini, görüşlerini ifâde etmekte güçlük çeken, yabancılar olacaktır; varsın olsunlar, Türkçeyi iyi öğrensinler: gayrete, çabaya değer; Türkçe, yaygın Batı dillerinden çok daha değerlidir, mantığa uygundur.

Yorum yazın: