ÖTÜKEN mi, ÖTKEN mi?
13 Mart 2021 Cumartesi

Osmanlı bürokrasisi, 17. Yüzyılda iyice bozulmuştu, Köprülü Mehemmed Paşa
(1711de bile Prut’la ilgili resimde Baltacı Mehemet yazdığına göre, Köprülü,
Mehemmed Paşa idi) 1656 yılında sadrâzamlığı kabul etmek için çok isâbetli
olarak o meşhur 4 şartı koymuştu.

Mehemmed Paşa ve oğlu Fâzıl Ahmed Paşa,
işlere çeki düzen vermişti ama, 1683 e gelindiğinde, bürokraside halâ kifâyetsiz
muhterisler ikbâl için fırsat kolluyorlardı. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Yanık ve Komaran kalelerini almak üzere sefere çıktığı hâlde, Reîsül Küttâb Mustafa’nın
pohpohlamasıyla Viyana’ya yönelmişti. Yaptığı toplantıda bu işi doğru bulmayanlar çoğunlukta idi, daha doğrusu, hemen hemen bütün üyeler bunun
yanlışlığını belirtip, bu kış etrafın vurulup o yörede kışlanıp gelecek baharda Beç (Viyana) üzerine varılması görüşünde idiler. Budin Beylerbeyi Uzun İbrâhim Paşa
da bu görüşte idi. Bu yaşlı, tecrübeli askeri bunaklıkla suçlayan Sadrâzam, uğranılan bozgundan sonra İbrâhim Paşayı idâm ettirmişti.


Ötken kelimesiyle şu ilgisi var:

İbrâhim Paşa, idâm edilirken, gerçek Devlet Adamı olduğunu tescîl eden şu sözleri söylemişti:
“bu adam beni haksız yere idâm ettiriyor; fakat, Şevketlû Pâdişâhımıza söyleyin;
bu adama dokunmasın, bu işin önünü alacak olan o’dur.”

Gerçekten, Kara Mustafa Paşa iyi bir askerdi, saraydaki kızlar ağası ve mîrâhûr
gibi, bozgun haberi üzerine mendil çıkarıp oynamak alçaklığını irtikâb eden üst
düzey bürokratların işi alevlendirmesi olmasaydı da Mustafa Paşa iş başında
bırakılsaydı, 1699 yılına kadar 4 cephede devam edecek olan savaş daha kısa
sürebilir, daha az zâyiatla atlatılabilirdi.

***

Şevketlû : ‘nüfuzlu, sözü geçen, hükmüne uyulan’ demektir; o çağda, ‘şevket’
Osmanlı’da idi. (günümüzde, maalesef, şevket, tâ bilmem nerelerden gelip Irak’ı,
Sûriye’yi karıştıran, dedeleri mâcerâperest haydut olanlarda)
(Şevk: Arapça’da ‘diken’ demektir; diken gibi delip geçmek kasdediliyor olmalı),
sondaki t tekliği gösterir.
{kêf ile yazılır, ‘kaf’ ile yazılılırsa bildiğimiz, coşkunluk gibi bir anlama gelir}
Günümüzde ‘şevket’i yeniden kazanma yolunda attığımız adımlar, birilerini fenâ
hâlde rahatsız etmektedir.

***

Ötmek: kuzey lehçesinde ve Kazak lehçesinde ‘geçmek, geçer olmak, nüfuzlu
olmak’ demektir. ‘Nüfûzlu’, ‘sözü geçen’, ‘hükmü yürüyen’ anlamına da ötken
olması GEREKİR.

Türklerin ünlü efsânevî başkentinden Ötüken Yışdiye söz ederler.
İhtimâl ki, ‘yış’ değil, ‘yaş’tır; yaş’lık, hayat kaynağı suya sahib olmak, kurak değil
de, suyu bol, ağaçlık, yeşillik yerde olmak, her topluluğun özlemidir. Nitekim, bazı
Türk lehçelerinde yaş (caş) ‘genç’, ‘hayâtiyet dolu’ demektir. Bir Erzurum
türküsündeki “beni ağlatırsan doyma yaşına”
da görüldüğü gibi, ‘yaş’, ‘ömür’ anlamına da gelir. Nitekim, bir kimsenin ‘yaş’ı,
yaşamış olduğu zaman dilimini gösterir.

Bunun için, o kelime ‘yış’ diye yanlış okunmuş olabilr. Oryantalistler ‘börkü
yaruk’u ‘berkyaruk’ diye okudular, bizim lise kitaplarımızda bile bir zamanlar
Berkyaruk vardı. (börk: yapağısı üzerinde bulunan koyun derisinden yapılan
başlık; yaruk : aydınlık, ışıklı, demek: kafası aydın, demek oluyor.)
Oryantalistler, Kök Orda (Altın Ordu)nun ilk Müslüman Hân’ı olan Bereke’nin
adını da yanlış olarak Berke diye okudular, bizde de uzun zaman bu yanlış
söyleyiş devam etti.
Adı Burka olan Altınordu Hân’ı, bir Sûfî vâsıtasıyla Müslüman olmuş, adı,
Bereke(t) e çevrilmişti.


Toparlarsak:
Türklerin o efsânevî başkentinin, yurdunun adının doğrusu
ÖTKEN YAŞ : (Sözü Geçen, Hükmü Yürüyen, Mâmur Merkez) olmalıdır.

Yorum yazın: